Akıl çağına bir ara mı verildi?

Akıl çağına bir ara mı verildi?

Akıl çağına bir ara mı verildi? Tabularda, doğmalarda gerçek mi aranıyor. Neredeyiz, ufkumuz niye karanlık? Güneş ufukta niye görünmüyor? Arayıp bulmak, bilip öğrenmek, sorgulayıp eleştirmek neden suç oldu, niye insanlığa tek satır mutluluk sunmamış şiddet ve bağnazlık egemen? Niye niye niye?

Yaşamın gereği sokaklarda, pazarda, kırda, tarlada, esnafın sanatkarın içindeyiz.  Bir tarafta teknoloji harikası ürünler pazarlanan görkemli mağazalar o mağazaların önünde el açan, yalvaran, yaşlı, sakat, perişan insan yığınları.  Ürettiği ürünü geri pazardan satın alamayan köylü, işgüvenliği olmayan emekçi yığınları. Eğitim adı altında aldıkları ile daha da şaşkınlaşmış adeta budalalaştırılmış, bunalmış bir gençlik. Bir taraftan, ülkemizin zenginliğinden gücünden dem vuran sistemin parlemantoya taşıdığı yarı cahil siyasetçi, diğer yanda önce kendisine bir şey verilmediği için bir şey sunamayan öğretmen, öbür tarafta sadece sabır ve tevekkülü öğütleyen resmi din adamı, milyonlarca işsiz insan.

Sadece bunlar mı? İçinde bulunduğumuz sistem bizi mutlu etmiyor. Nerede, ben mutsuzları da mutlu etmek istiyorum, diyemeyen, bunu projelendiremeyen sözde muhalefet. Gerçekte kötünün yanlışın muhalefeti takdir toplar. Demek ki yaşadığımız iklimde yöneten erkin dışında gerçek bir muhalefet, onurlu ve insanca yanlışa, eğriye karşı duruş ya yok ya da gösterilemiyor. Sanırım yönetme ustalığı da burada başlıyor.
Yüzyıllarca önce bilge Sokrat: ‘’İnsanın yaşamı dünyanın yaşamından önemlidir. Asıl bilgi dünyayı değil insanı bilmektir. Tanrılar evreni yönetedursun insanlar kendi hayatını yönetmelidir; iyi ile kötüyü, doğru ile eğriyi ayırdetmesini öğrenip hem kendisini, hem de başkalarını adam etmelidir. Bütün bilimlerin amacı insanların daha iyi adam olmalarını sağlamaktır.’’ Bu sözleri eden Sokrates felsefeyi doğadan çok insana, fizikten çok ahlaka bağlamış; düşünce adamlarını yani filozofları ister istemez dünya işlerine, güncel politikaya ve dünya sorunlarına eğilmesi gerekiyordu. Bu kavrama göre, doğuştan iyi olan insanın mutluluğu, ya devlet adamı filozof ya da filozof devlet adamı olacaktır. Yani yetkiyi, asayı, yasayı elinde bulunduranın cehaleti önce tüm toplumu sonunda kendini ve çevresini mutsuz eder. 
Aydın, onurlu ve toplum geleceğini mutluluk sayanlar karanlığın fakına basmayanlardır. Dünyayı yaşanılır kılmak için aklın egemenliğine, rehberliğine inanan insan tipine ihtiyaç vardır. Cehalet sadece yalanlar saltanatı ile yaşar.
Tarihte iz bırakan tüm bilgeler insanlığı sevgi kaynağında birleştirmek ve ‘’mutlu bir dünya’’ yaratmak istemişlerdir. Onun için korkutucu Tanrı motifleri yerine ‘’Sevgi Tanrısı’’  düşüncesini ortaya atıp Tanrıyı ortak sevgi kaynağı etmişlerdir.

İşte bu felsefenin Anadolu’daki mimarlarının düşünceleri yerle bir edilmek isteniyor. Sevgi bizim dinimiz olmaz ise şiddet buna sebep olanları da gün gelecek ezecektir. Mehdimiz, Hızır’ımız aklımız oldukça önce kendimizle sonra tüm insanlık ile barışık olacağız.
Yeniden aklı akletmeye, bilgiyi rehber etmeye ihtiyacımız var. Hem de çok acele….!

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0
'Dur' ihtarına uymadı 20 bin TL ceza yedi

‘Dur’ ihtarına uymadı 20 bin TL ceza yedi

Hadi bakalım kolay gelsin!

Hadi bakalım kolay gelsin!