Elinizden tuttuğunu partiye üye yapmayın! Zihniyeti

Elinizden tuttuğunu partiye üye yapmayın! Zihniyeti

Sosyal medyalarımızda yazarken hatta siyasi sohbetlerimizde içini dolduramadığımız kavramları ne çok dile getiriyoruz, değil mi?

Demokrasi, adalet, özgürlük, emek, barış, sosyal devlet…

Dile getiriyoruz diyorum çünkü herkes çok güzel konuşuyor, yazıyor, çiziyor ancak uygulamaya geldiğinde bu koca koca kavramların üyesi olduğumuz siyasi partilerin içinde hatta hayatlarımızda bile bulmak için kocaman mercekler bile yetmiyor.

Geçtiğimiz hafta CHP Konyaaltı İlçe Danışma Kurulu yapıldı. CHP İlçe Danışma Kurulu’nde ağızlardan çıkan sözler beni hayrete düşürdü. 

İster istemez kendi kendime sordum; “Ne diyor? Ne yapıyor? Ne yapmak istiyor?” 

Başkanlık koltuğuna oturmadan önce sesini duyurmak için sokaklarda ön safta en yüksek sesle herkes için “demokrasi, özgürlük, emek, barış ve adaleti” haykıran hatta bu sebeple gözaltına alınarak bedel ödeyen Konyaaltı Belediye Başkanı Cem Kotan ne demiş?

“Ortada ilçe kongreleri yok. Elinden tuttuğunuzu partiye üye yapmak için getiriyorsunuz, getirmeyin. Benim ve ilçe başkanım Demet Gündüz’ün arkasında duracaksınız.”

Başkan Kotan’ın bu cümleleri üzerine zaten 50 kişinin katıldığı danışma kurulunu çok sayıda partili terk etmiş. 

Elinizden tuttuğunu partiye üye yapmayın! Zihniyeti…

Sorarım sizlere her siyasi parti üye sayısını arttırmak isterken CHP neden üye sayısını arttırmak istemeyen, toplumda tabana yayılmaktan vazgeçen bir parti haline geldi?
Bu cümle ‘biz bize yeteriz’ kavramıyla süslenen siyasette kapalı kutu modelini tercih etmek adına atılan bir adım mıdır?

Parti yöneticilerinin, seçilmişlerin hatta üyelerin bile asli sorumluluğu hayata geçirdiği projeleri, hizmetleri, çalışmaları, parti politikalarını anlatarak yurttaşı ikna yolunu tercih etmesi ve içinde bulunduğu partinin üye sayısını arttırarak iktidar hedefinde ilerlemesi gerekmez mi?

CHP’de sadece seçim zamanı belediyelere işçi alınır, kongre zamanı da partiye üye yapılır bakış açısı varsa bunu ortadan kaldıracak, bu fikri kıracak olan yine seçilmişler ve parti yöneticileridir ama maalesef son zamanlarda bu şekilde olmuyor, olamıyor.

Nasıl oluyor?

Artık CHP’de meşhur hale gelen cümleyle tabi ki; “Kesin ihraç talebiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevkine karar verilmiştir.”

CHP’de aktif üye ve yöneticilerini ‘gönder gitsin’ mantığının hakim olduğu son günlerde, bu cümleyi çok duyar hale geldik. Kapalı kutu modeline geçen CHP, kutunun içindekileri bile azalta azalta sen, ben bizim oğlanla parti içi demokrasiyi sağlamayı hedefliyor.

Ağzını açan, eleştiren, örgütle hareket eden parti yöneticisini savunma hakkını okumadan, dinlemeden, kazanmaya çalışmadan adeta ‘idam’ kararı veren parti yapısıyla siyasi hedef belirlemek mümkün değildir. CHP’nin ötekileştirmeden kucaklayıcı olması gerekirken sorarım sizlere taklidini yaptığı AKP’den ne farkı kalıyor?

İl ve ilçe yönetim kurullarının artık toplanmadığı krallar ve kralcıların eline bırakılan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi ağızlarında savunurken çatısı altında bulundukları partide kalem kıran yöneticiler ve seçilmişler holding yönettiğini zannetip, yönetim kurulu üyesi sayısını azaltırsam başarılı olurum, kişisel ikbalimin yolu açılır bakış açısından ne zaman çıkabilir bilinmez ama doğrudan demokraside egemenlik bizzat ve doğrudan halk katılımıyla mümkünken, partisinde üye istemeyen, var olanı kesin ihraç kararlarıyla ötekileştiren hatta yok sayan zihniyet iktidara geldiğinde demokrasiyi nasıl savunacaktır?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

TÜRK-İŞ asgari ücret komisyonundan çekildi