Güzdür, en hüzünlü haldeyizdir ve Yahya Kemal’in dizeleri düşer aklımıza:
“Günler kısaldı Kanlıca’nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları” evet, güzdür ve günler kısalmıştır. Bütün hikâyelerin sonudur sanki bu, bütün hikâyelerin hüznüdür içimize oturan. Bir bir hatırlarız geçen sonbaharları, bir bir hatırlarız bir türlü geçmeyen sızısını sonbaharların.
Güzdür, Kanlıca’nın ihtiyarları geçer gözümüzün önünden; kan çanağı gözlerimizde güzü görür bizi gören. Velhasıl-ı kelam, güzdür ve güz en dokunaklı sözdür. Güzdür, küçük deniz kasabalarının terk edilmişliği, mor dağların arasına sıkışmış uzak kasabalara erken inen akşamlar gizlidir bu sözde.
Güzdür; sapsarı bir kavaktır Ankara, ateş kırmızısı bir sarmaşıktır İzmir ve bütün hüzünlü renkleri giymiş bir şehirdir Antalya.
Güzdür ve bütün şehirlerin birbirlerinden gizledikleri bir hikâye vardır bu mevsimde. Ver hiçbir şehrin gizleyemediği, sokaklarına, insanların yüzüne ve yürüyüşüne sinen, sözlerin titreyişinde kendini ele veren bir sızı kol gezer orta yerde.
Güzdür, günlerin saltanatı geceye geçmiştir ve gecenin ayazı; sokaklara, bahçelerin kuytularına sinmiştir. Ve aslında güz, kocaman bir hüzündür hayatın hücrelerine sinen. Yüzümüze yapışan ve silmeye kıyamadığımız bir hüzündür bu. Biz hüzne müptelayızdır, dilimiz bu hüznü terennüm eder daima.
Güzdür ve dilimize suskunluk, susmalarımıza terk edilmişlik eklenmiştir; sesimize yağmurlar inmiştir, yalnızlıklarımızı üşüten poyrazlar değmiştir düşlerimize. Güzdür, bitmeyen bir düştür; bitmeyecek bir düşünüştür başlayan.
Güzdür, karları fısıldayan mevsimdir. Deniz fenerleri şiirlere, kıyılara çekilmiş sandallar hikâyelere göç hazırlığındadır. Ve göç hazırlığındadır bir adam, bütün hikâyelerden ebedi ve ezeli bir hikâyeye.
Güzdür, sararmış yapraklarla sürüklenir sokaklar ve sokaklarda sürükleniriz biz.
Comments
Loading…